Eğitim sistemine yapıcı eleştirel bakış.

-Bu iş saçımı beyazlattı, -Şimdi şu mesleği yapmak vardı ya,neyse, -Adamlar yapıyo işte bizim neyimize…

Bu cümleleri sık sık duymuşsunuzdur eminim ki. Peki, bu cümleleri duyduğunuz kişileri en küçük kümede toplayacak olursak ortaya ne çıkar? Tabi ki yanlış meslekler seçmiş üzgün ve başarıya aç insanlar.

Ülkemizde eğitim anlayışı ve biçimleri bildiğiniz gibi sık sık değişir. Yani en azından haberleri açtığınızda veya yazılı basında görmeye, duymaya alışık olduğumuz bir haber başlığı.. -“Eğitim sistemi değişiyor!! İşte son düzenlemelerden sonraki yeni eğitim sistemi..” Falan filan. Aslına bakılırsa değişen şeyler eğitim sistemi değil, yalnızca sınav sistemleri. Hadi bunu bir kenara bırakalım.İlk 8 yıllık zorunlu eğitim herkes için aynı müfredat yapısında buraya kadar sıkıntı yok. Lise seçimi ve lisenin alt bölümlerindeki seçimlerde karışıklık başlıyor. Ortalama 7 yaşında eğitim hayatına başlayan bir arkadaşımız, 8 yıl sonra ilkokul bittiğinde 15 yaşında liseye başlamanın heyecanı içerisindeyken ciddi bir seçim yapması gerekiyor. Bildiğiniz gibi bir çok lise var. Mesleki eğitim veren liselerden fen liselerine, askeri liselerden adalet, sağlık, imam hatip … Aaa hangisini seçmesi gerek? Yetişkin bireyler olarak aile, çocuğunun imdadına koşuyor tabi doğal olarak. Ancak, ya liseden ilerisini okumamış yada kendi kuşağında istediği mesleği/okulu seçememiş ebeveynler çocuklarının ilgi alanlarına/yeteneğine/isteklerine/karakteristik özelliklerine v.b. gibi kriterlerini dikkate almaksızın lise seçiminde yardımdan ziyade zorlama hatta azmettirme şeklinde kararı veriyor.(tabi burada genelleme yapıyorum.) Denk gelip de vasıfları yönünde bölüm okuyanlar, ne mutlu onlara. Ben diğerlerinden yani, perdenin düğmelerini kornişin yanlış şeridine takmaya başlayanlardan bahsedeceğim. Düşünsenize edebiyat alanında sözel sanatlarda yeteneği/ eğilimi olan birisi meslek lisesine gidiyor. Örnekleri çoğaltabiliriz. Bu köprünün zor da olsa bir son çıkışı var; üniversite tercihleri… İşte 4 yıllık lise eğitiminden de sonra öğrenci arkadaşımız 18-19 yaşlarında artık gözleri açılmış, ne istediğini bilen, kendini keşfetmiş ve karar verebilecek yaşta bir reşit olup çıkıyor. Artık bu noktadan sonra isabetli bir üniversite ve bölüm tercihi yapmak hayati öneme sahip. Öğrencilerin o yaşlarda kafaları bir karış havada olduğu fizyolojik bir gerçek genelleme yaparsam. Burada rehberlik hizmeti veren öğretmenlerimize büyük iş düşüyor. Ne yapıp edip o öğrencileri doğru alanlara yönlendirmek vatanın, milletin bekası için önemli bir görev. Ancak gelin görün ki öğrenci arkadaşımız bu son çıkışı da kaçırırsa maalesef dönüşü çok zor çoğu zamanda imkansız oluyor. Kaldı ki eğitim sistemindeki açıktan ziyade önce bu konuda başarılı çalışmalar yapılması bence daha önemli. Bir öğrenciye her ne kadar yanlış/yetersiz eğitim verilse de, nihayetinde doğru bir alana yönlendirildiğinde, hayalindeki mesleğin eğitimini kısa sürede söküp alacaktır. İşini sevmeyen bir doktor olacağına, işine aşık bir marangoz olsun. (Doktorluğu yüceltip, marangozluğu küçümsediğimi düşünmeyin örnek verdim sadece.)

Bir de madalyonun öteki yüzü var. Burada milli eğitim bakanlığına ve istatistik kurumuna önemli görevler düşüyor. Üniversitelerden mezun olan kişilerin çoğu bildiğiniz gibi uzun süreler işsiz kalıyor ve bir çoğu da boş durmamak için kendi meslek kolları dışındaki meslekleri tercih etmek durumda kalıyorlar. Milli eğitim bakanlığının, istatistik kurumuyla koordineli çalışıp piyasadaki iş gücü ihtiyacına göre kontenjan açması bu durumu da büyük ölçüde çözecektir diye düşünüyorum. Örneğin; Şu an 2018 yılındayız ve bundan 4 sene sonra ne kadar kimya öğretmeni ihtiyacı olacağı kabaca hesaplanıp ona göre üniversitelerde kontenjan ayarlaması yapılmalı. İhtiyaç 2 bin kimya öğretmeniyken, üniversiteler 10 bin kimya öğretmeni mezunu veriyorsa(ki daha önce mezun olup atama bekleyenleri hiç saymıyorum) geriye kalan 8 bin kişi ne iş yapacak? Ömür boyu atama bekleyecek değil, yeniden başka bir üniversite okuyacak hali de yok, mecbur farklı bir sektöre yönelecek, gidip uzman olmadığı bir meslek grubunda çalışacak, mesela şu sıralar en revaçtaki meslek kolu polislik veya askerlik. Üniversite mezunları belirli bir süre eğitim gördükten sonra polis memuru veya asker olabiliyor. Peki emniyet güçlerinde görev alacak birisinin belirli özelliklere sahip olması gerekmez mi? Yıllar boyu kalem tutmuş bir birey, 6 aylık bir eğitimle sokaklarda asayişi sağlamak için görevlendiriliyor. Sonuçta şöyle örnekler çıkıyor karşımıza; lisede sayısal bölüm okumuş, üniversitede Türk dili ve edebiyat bölümünü bitirmiş ve şu an yaptığı iş askeriyede astsubaylık…

Einstein’in çok sevdiğim bir sözü var. Ona dahi olduğu söylendiğinde şu cevabı vermiş.

“Ben dahi değilim, yalnızca sevdiğim işi yapıyorum.”